İstanbul’un ortasında “Pik dökümcüler”

9 aya yakın süre deö aralıklarla gittiğim Sultançiftliği dökümcülerinin hayatına birde fotografçı gözü ile bakın istedim.

-Nerelisin bacım

“”Bir kadın olarak onların arasında çok rahattım ve iletişim kurmak hiçte zor olmadı. Elimdeki koca makineye bakıp markasını, nasıl çalıştığını merak etmişlerdi. Adımı bile sormadan ilk soruları şuydu.

-“Nerelisin bacım”

Böylece kiminin “yengesi”, kiminin “gelininin memleketli” olmuştum bile. “Bir yerli” olmak onlar için önemli olmalı, bir yerlere ait olmak. Defalarca sordukları bu soruyu ben de defalarca cevapladım.

İlk gittiğim atölyede çok sıcak karşılanmıştım.”Neden dökümcülere gelip fotoğraf çekiyordum ki?” “gelip geçiciydim” onlar için bir iki kare alıp gidecektim. Döküm için kalıp hazırlıyorlardı. Bir yandan yanık bir türkü radyoda çalarken bir yandan eşlik ediyorlardı adını bilmediğim türkücüye. Oturtacak yer aradılar bana.”iyiyim ben, böyle iyi”. Döküm atölyesi “KUPOL”  ocaklıydı. Yani kömürle eritiyorlardı pikleri. Pik ya Rusya’dan geliyor ya da Ereğli’den. Kalitelisi Rus olanı. Ocaklar sabahtan yakılıyor akşam 18.00 a kadar yanabilir. Alta kömür üstüne pik onun üstüne de bildiğimiz mermer parçaları atılıyor ki bu maden ergidiğinde içindeki başka maddeleri tutuyor madenin kalitesini artıyordu. Ayrı bir yerden atılıyor mermer atıklı madde. Bir daha işlenmiyor. Kalıplama ise işin bir diğer kısmı. Bunun içinse önce “maça” yapılıyor. “Maça” dökümü çıkacak malın içi kalıbı. Bezir yağı, kömür tozu ve ince kum karıştırılıyor, şekil veriliyor ardından fırınlanıyor. İnce iş. Dağılmaması gerekiyor. Özenle yerleştiriliyor kalıbın içine ve döküme hazır artık. Kupol ocaklı atölyelerde önce kalıplama yapılıyor bu yaklaşık bir hafta sürebiliyor. Eğer ocaklar enjeksiyon sistemse ki bunda elektrik enerjisi ile ergime yapılıyor, hem kalıp yapılıp hem döküm yapılabiliyor.

-Ağır iş

Kalıplama bitmiş çay molası verilmişti. Çay da çay ama. Sert koyu renkli içtin mi gözünüz açılıveriyor. Çok sigara içiliyor. Sanıyorum çalışanların % 90’ kullanıyor patronları hariç. O içmiyor. Babacan tavırlı ve hep tetikte. O döküm yapılırken işçilere yardımcı oluyor. “Kırk beş senedir bu işteyim” dedi.  “Oğlumda bu işi yapacak, teknik liseden mezun oldu”. Çok konuşmuyor. Yemek saati geldiğinde döner ayran iyiydi. Herkes almıştı nevaleyi bana da uzattılar. Yedik. Ayran bol içiliyor denmişti ama hayır ben pek rastlamadım doğrusu.

İşçiler korunma amaçlı hiçbir alet ve benzeri şey kullanmıyor. Ellerine bazen eldiven giyiyorlar. 6 ayda bir sağlık bakanlığı tarafından zorunlu kılınan sağlık taramaları düzenli yapılmıyor, önem verilmiyor.

-Küçük bir kaza

Çekimler sırasında atölye sahipleri beni çok iyi ağırladılar doğrusu. Ben her gidişimde baskısını aldığım fotoğrafları götürüyor onlar da bakıp kendi aralarında gülüşüyorlardı. Sabahın erken saatlerinde atölyeden içeri girdiğimde yüzlerinde gülümseme daha bir renkleniyor. Buyur ediliyordum. 2 ayın bitiminde çok şey öğrenmiştim. Örneğin kalıpların üstüne basmak yasak. Döküm yapıldığında ise bir süre daha basamıyorsunuz çünkü çok sıcak. Bu tecrübeyi edinmem bana bir çift bota mal olmuştu. Tripot kullanmaya kalkışmam diğer bir yanlışlıktı. Onu da “bacım orası sıcaktır” anonsuyla beraber irkilme şeklindeki tepkimle öğrendim.

Kalıplar dikkatle korunuyor. Bende tecrübelerimle hareket ediyorum oradan bir işçi “bak nereye basıp basmayacağını biliyor sen 4 senedir buradasın öğrenemedin gitti.”diyerek birbirlerine takılıyorlar. Bense mutlu ve mağrurum. Artık bir dökümcü olabilirim.

Çalışma koşulları oldukça yıpratıcı. Ergiyen maden potalara aktarılıyor. İşçiler bir potada yaklaşık 35 ila 40 kg arası bir ağırlığı kaldırıp kalıplara aktarıyor. Maden 1600 derecelerde ergiyor. Bu sıcaklık zihinde pek bir şey ifade etmese de yüzünüze vuran sıcaklıkla hafife almamamız gerektiğini fısıldıyor. Ocaklarda ufak tefek kazalar yaşanıyor. Küçük tedbirlerle geçiştiriliyor. Çoğunlukla ayaklarda, ellerde yanıklar oluyor. Döküm sırasında hava delikleri açılmamışsa kalıpta; maden patlama yapıyor. Kulakları çınlatan bir patlama bu. Ustası olan önleyebiliyor. Çoğu pek dikkat etmiyor. Gittiğim 2. atölyede bu türden o kadar çok patlama oldu ki kendimi dışarı attığımda kahkahaları da beraber ardımdan çıkardım kapıdan. Kupol ocaklarda sıklıkla rastlanan bir diğer kaza da dökümün bitişiyle ocağın boşaltılması esnasında gerçekleşiyormuş. Bunu görmek benim içinde iyi bir tecrübe oldu. Günün sonunda döküm bitmiş ve ocağın alt kapağı açılacaktı. Kendimi koruyabilmek için sığındığım duvarın arkasından başımı uzattığımda gördüğüm manzara evlere şenlik. Maden volkan ağzından boşalırcasına büyük bir gürültü ile yere akıyordu. Patlamayla beraber etrafa saçılan erimiş maden kurşun etkisi ile savrulduğu yerdeki her şeyi yakarak delip geçiyor.” Bu küçük! Patlama hiç bir şey değil” dedi yanımdaki işçi “şu karşıdaki çocuğun abisi yandı geçen ay bacaklarından aşağısı gitti, iyiymiş şimdi, kahvede gördüm” Dört ay öncede 2 işçi bu tip bir kaza sonucu hayatını kaybetmişti. Cenaze törenlerine gitmişlerdi. Bense delinen ceketimin cebindeki yanmış kâğıt paralara bakarak “Allah sabır versin” dedim.

Gidiş gelişlerim devam edince eskisi gibi çekingen değillerdi. Döküm yapan atölye buluyorlar hatta beni teslim ediyorlardı. Mesela “şuraya git, oraya gitme” gibi tavsiyeler, yaptırımlar oluyordu. Yine atölye arayışlarımda bir çocuk çırak koşarak yanıma geldi. Çay içeceklerini gelmemi söyledi. Onu izledim. Aşağıda bir yerdi atölye. Kullanılmış motoryağı yakan sobanın etrafına oturmuş çay içmek için bekler buldum onları. Bekletmeden bardaklara boşaltılan çayın kokusu sohbetinde konusu olmuştu. “Ya abla biliyor musun bizim çayı içmezler öyle sen ilksin.”

Atölyeler aşırı sıcak oluyor. Yazın çekilmez bir hal alıyormuş diyenlerden duydum. Kimi işçiler kışın çalışıp yazın memleketlerine gidiyormuş. Yazın çalışmak zorunda olan işçilerse sıcağın etkisiyle çok hastalandıklarını anlattılar. Ekmek parası burada ocağın ağzındaydı ve ocak pek acımaklı değildi.

Şimdi neredeler?

Sultançifliği dökümcülerinin çalışma koşullarının ağırlığı yanı sıra daha birçok sıkıntıları var tabi. Bulundukları bölge bir zamanlar kuş uçmaz kervan geçmez yerken 2000’li yılların sonunda yerleşim alanlarının ilerlemesi sonucunda,  atölyeleri şehrin göbeğinde kalıvermiş. Yerel yönetimler İkitelli sanayi sitesine kaydırmak istemişler ahaliyi. Fakat buda çok maliyet isteyen bir iş. Çoğunun buna gücü yetmiyor. Ulaşımın hem zor olduğunu hem de kiraların pahalı olduğunu belirttiler. Pik Dökümcüleri Odası’da bu konuda çalışmalar yapsa da pek çözüm olmamış, davalar devam gidiyor.

Hayat sürüyor Sultançiftliği’nde. Onları tanımaktan memnun oldum, umarım onlarda beni tanımaktan? Aklıma “Atom Necdet” lakaplı döküm ustası geldi. Şöyle demişti “Teknoloji yokken, TEKNELOJİ vardı. Artık bizim işimize hiç önem verilmiyor. Hor görülüyor. Biz sanayinin belkemiğiyiz. Biz olmazsak sanayide olmaz”… Sözüne katılıyor ve izin istiyorum yanından ayrılırken. Sizde öyle yapın. Sağlıkla kalın.

N.ESEN GÖK

Kahta neresidir?

 

 

 

Kâhta’nın geleceği geçmişinde gizli

 Her yıl binlerce turistin akın ettiği, dünyanın sekizinci harikası Nemrut Dağı’nın eteklerinde ki Kâhta, Atatürk barajının kıyısında verimli topraklara sahip. Bir zamanların tütün yetiştirilen arazilerinden artık petrol fışkırıyor.100 binin üzerindeki nüfusuyla Kâhta Irgatların memleketi olmaktan çıkar mı? Bu sorunun yanıtını en iyi bilen kişilere sorduk. Kâhta’yı Kâhtalılar anlattı.

 

Dünyanın en güzel gündoğumu görüntüsü

Adıyaman-Kâhta denilince ilk akla gelen tabii ki Nemrut dağı ve gündoğumları. Dünyanın birçok ülkesinden turistler bu görüntünün hayali ile buraya akın ediyor. Kommagene krallığını görmeye gelen yerli ve yabacı ziyaretçiler 2150 metre yüksekliğindeki Nemrut dağına her mevsim tırmanıyor. Kâhta’da ki rehberler eşliğinde yapılan gezilerde ya gündoğumu ya da günbatımı mutlaka izleniyor.

İki bin yıllık geçmişiyle hala zamana meydan okuyan Nemrut tapınağı 19 y.yılda Alman Karl Sester tarafından açığa çıkarılmış. Bu keşfin ardından Türk arkeolog Osman Hamdi Bey kazıları başlatmış. Günümüze kadar yapılan kazı çalışmalarında Türk alman ve Amerikalı bilim adamları çalışmış.

Bu çalışmalar arasında Prof.Dörner ve Prof.Şahin’inkiler en kaydadeğer olanları Kurucusu Antiokhos tapınağın sadece kendi hierothesion’u(tapınaksal anıtmezar) değil yeni bir dinin de merkezi  olmasını istemiş. Bu dinin Pers Part dünyasını Grek Roma dünyasıyla barış içinde kaynaştırması  amaçlanıyordu ve Nemrud Dağı’nın zirvesinden tüm dünyaya yayılacağına inanılıyordu. Dağda üç teras bulunuyor: Doğu, Batı ve Kuzey. Bu terasların yeterince geniş olabilmesi için Kommagene inşaatçıları dağın tepesini neredeyse tamamen kesmişler. O kadar ki sadece Doğu Terası için 1500 metre küp masif kaya traşlanmış. Batı Teras’ında, zirvenin solunda, yer alan 10 metre yüksekliğindeki yontulmuş kaya yapılan işin büyüklüğü hakkında bize bilgi vermektedir. Nemrud Dağı’nın tepesinde 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındaki 30,000 metre küp hacmindeki muazzam bir mıcır yığınından oluşturulmuş. Antik tören yolu tümülüsün çevresini yapılmaktaymış..

 

Petrol yatakları ve iş imkânı

Kâhta’da petrol aramaları 1965’lerde başlanmış. Ersan Petrol Kâhta’nın 15 km güneyinde çıkardığı ham petrolü yakıt olarak ve asfalt yapımında kullanmış.1980 yılına gelindiğinde Kâhta’nın çevresinde aramalar başlamış.1985 yılında ise günlük üretim 70 bin varil civarına ulaşmış. Fırat havzası arasında, Kâhta, Karakuş, Cendere civarında petrol kuyuları keşfedilmiş. O dönmede Türkiye’de üretilen petrolün %70 ‘ine yakın bir oran bu kuyulardan çıkarılıyormuş. Fakat zamanla aramalara ara verilmiş. Son dönemlerde ise Güney Yıldızı adı altında Alaedin&Middleeaest şirketi petrol aramaları yapıyor. Kâhta’da ise 30’un üstünde kuyu açmış.

Peki, petrol aramalarının Kâhta’ya faydası nedir? İşte bu soru bir muamma. Sahiplerinden 99 yıllığına kiralanan araziler üzerinde birkaç bekçinin dışında istihdam edilmiş Kâhtalı bulunmuyor.

 

Kâhta turizm sektörü ve körfez krizi

Kâhta’nın kalkınmasında belki de en büyük rolü üstlenen sektör “Turizm”dir. Dünya İnsanlık Kültür Mirası listesinde yer alan Nemrut Dağı ve Arsameia, eski Kâhta kalesi, Roma Köprüsü ve Kommagenelilerin Aile Anıt Mezarı olan Karakuş Tümülüssü ile kültür turizminin önemli merkezleri olma özelliğini halen koruyor. Kâhta’da 1970’ler de başlayan turizm hareketi 1991 yılına kadar %90’ı yabancı yıllık 150 bin turistle önemli gelir kaynağı olmuş. Körfez krizi sırasında büyük çöküntüye uğrayan turizm sektörü ilerleyen yıllarda toparlanma yoluna girmiş. 2002 yılında bu rakam 180 bine ulaşmış. En son 2007 yılındaki raporda 94bin 643 yerli yabancı turistin bölgeyi ziyaret ettiği görülüyor.

 

 

Turistin Kâhtalı esnafa faydası yok!

İlçe merkezinin iç kısmında ve eski Kâhta’da turistik eşya satan birkaç dükkân varmış önceleri. Şimdilerde hiç yok denebilir. Beş yıldızlı otel hiç açılmamış. 1980‘ler de altın yıllarını yaşayan Kâhta şimdilerde o zamanlarını arıyor. Lokanta ve benzeri yerler azınlıkta. O yüzden Kâhta’ya gidince yöresel yemek yeme şansınız yok. Esnaf Nemrut dağına yapılan günübirlik gezileri çok olumlu karşılasa da turistin yüzünü görememekten şikâyetçi. Bilgi aldığımız işyeri sahipleri “Havalimanından alınan turistler sabahın çok erken saatlerinde gündoğumunu görmek için Nemrut dağına çıkarılıyor. Ardından diğer ören yerler gezdiriliyor. Gezinin sonunda yorulan turist otele getiriliyor, akşam yemeğinin ardından odalarına gidiyorlar. Sabah çıkışları yapılan turistler araçlarla havalimanına götürülüyor. Peki, nerde kaldı Kâhta’nın köylerine uğramak. Bu turistler değil köyleri, otelden dışarı bakamıyor. Sezon içindeyken bile sokakta sırt çantalılar dışında kimse olmuyor.” Diyorlar.

Kâhta’nın mevsimleri değişti

Kâhta’nın karasal iklimi Atatürk barajının oluşturulmasıyla daha da yumuşamış. Akdeniz iklimine çalan havasıyla biraz benzerlik kazanmış. Baraj sularının altında kalan köy sayısı yaklaşık 50. “Olsun” diyor Kâhtalı. Yağışların artması aslında sulu tarıma geçişi kolaylaştıracak gibi görünse de şimdilik bu uzak ihtimal. “Sudan yaralanmak için sulama kanallarını yaygınlaşması sağlanmalı” diyorlar. Baraj gerçekten Kâhta’nın görünümünü değiştirmiş. Karasal iklime sahip kent yerini; sahil kasabası görüntüsüne bırakmış. Peki, bu potansiyeli kullanmanın önündeki engeller nedir? Bunların en önemlileri siyasi girişimlerin yapılamaması, sivil inisiyatifin oluşamaması.

 

Çıkmaz sokak gibi oldu

Atatürk barajı yapılmadan önce Kâhta çok önemli bir geçiş yolu imiş. Kâhtalılar Diyarbakır’a gitmek için nehir üzerindeki köprüyü kullanıyorlarmış. Barajın yapımıyla sulara gömülen köprü Kâhta’yı bir çıkmaz sokağa dönüştürmüş. Dolaysı ile taşımacılığı da çıkmaza sokmuş. Şimdilerde saat başı yapılan feribot seferleri ile Diyarbakır ya da diğer illere geçebiliyorsunuz. Kâhtalılar köprü ihtiyaçlarını dile getiriyor. Bir köprü bizi eski konumumuza geri döndürecektir diyorlar.

 

Irgatlık değil sebepleri ortadan kalkmalı

Yılın 9 ayı turizmin canlı kaldığı, geniş ovaları ve tarım arazilerine sahip Kâhta yılda 40.000 insanını diğer illere ırgat gönderiyor. Aileler çocuklarını da alarak fındık için Giresun’a, kayısı için Malatya’ya, patates toplamak için Niğde’ye, seralarda çalışmak için ise Antalya’ya gidiyor.

Kâhta’ya girişte bulunan Küçük Sanayi Sitesi 5 yıl önce bitirilmek üzere inşaatına tekrar başlanmış.

İşte Kâhtalılardan çözüm önerileri;

Baraja yakın olan yerlerde pamuk yetiştiriciliği teşvik etmek ve satış için pazar bulmak.
İklim şartları ve arazi yapısı uygun olmasından dolayı seracılığı geliştirme, yaygınlaştırma.

Meyve yetiştiriciliğini ticari amaçlı ve geniş bahçeler şeklinde geleceğe dönük bir şekilde yapmak

Dağ keçisi av’ını hiç duydunuz mu?

Çoğu kimse bilmese de Kâhta’nın 20 km kuzeyinde bulunan tarihi Cendere (Roma) Köprüsünden başlayarak Malatya yolu güzergâhındaki Bezar dağına kadar olan alanda yaban dağ keçisi  bulunuyor. Bunlar Çevre ve Orman Bakanlığı denetiminde ve av kurallarına uygun avlanmaya açılıyor. 2003 yılından beri avlanan Yaban keçisi; Bakanlık, Köy temsilcisi, ihaleyi alan şirket, av rehberi ve orman koruma memurlarının oluşturduğu bir ekiple yapılıyor.
7 yaş üstü (ki bir keçi en fazla 9 yıl yaşıyor) Teke avı için izin alınıyor. Yaş 7 den yukarı, boynuz 90 cm.uzun olması gözetiliyor.
Boynuz uzunluğuna göre ve gün sayısı, atılan mermi sayısı temel tutularak yaklaşık 7-8 bin TL ücret ödenmektedir.
 Alınan ücretten avın yapıldığı köyün bütçesine, 500 dolar civarında av başı para yatırılmaktadır. Yerli ve yaban avcılar gelmektedir. Çoğunluk Meksika, Lüksemburg, İspanya ve ABD li avcılar bu bölgeyi tercih ediyor.
Avcı; boynuz, kafa ve derisini götürürken eti genellikle köylüye bırakıyor. Avlaklar; Halof, Bezar, Yaylakonak, Olgunlar, Gedikli bölgesinde bulunuyor.

Çok güzel hareketler

1993’te başlatılan Uluslararası Kâhta KOMMAGENE FESTİVALİ programı içinde GAP Su Sporları yapılıyor. En başta Gap’a dalış, sörf, yelken, yüzme ve kürek dallarında yapılan etkinlikler 2 yıl aradan sonra tekrar gündeme geliyor.

Kâhta KOMMAGENE FESTİVALİ Doğu ve Güneydoğunun ilk ve tek uluslararası etkinliği olarak 1993 yılında Kâhta Turizm Danışma Müdürlüğünce (Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğünün birimi) başlatılmış. 10 yıl boyunca uluslararası katılımla gelenekselleştirilmiş. Kâhta’ya yeni bir soluk getiren festival yeni tesislerin açılmasına önayak olmuş. Turizmin çeşitlenmesi ile canlılık kazanan turizm biraz da olsun yüzleri güldürmüş. Festival kapsamına su sporlarının yanında Yamaç Paraşütü, mikrolight, Delta kanadı gibi yeni bölümler eklenmiş. Festivalden ötürü de Nemrut’a 2004 yılında Uluslar arası turizm yazarları ve gazetecileri federasyonu tarafından ödül verilmiş.
 

2010 yılında Kâhta’nın gelenekselleşmiş sembolü olan ULUSLARARASI KÂHTA KOMMAGENE FESTİVALİ 25-27 Haziran tarihlerin yeniden açılışa hazırlanıyor. Açılış Kâhta Belediyesi işbirliği ve ulusal-uluslararası koordinasyon ile gerçekleştiriliyor.

N.Esen Gök/Kâhta

Sıcak Hava Balon uçuşları ve Göreme

 
 
 

 

 

 

Göreme yüksekten uçuyor.

 “İki yıl önceydi. Ülkemize özel jetleriyle gelmişlerdi. Göreme’yi bizim balonlarla uçarak gezdiler. Sizce bu balonlara daha başka kimler binmiş olabilir?”

Amerika’nın jet sosyetesinden, İsveçli senaryo yazarlarına, Japon “Bunraku” tiyatrosu ekibinden, futbolculara kadar birçok ünlüyü Göreme semalarında uçuran sıcak hava balonları bölgeye nasıl gelmiş dersiniz.1991 den bu yana Göreme’nin çehresini değiştiren balonların hikâyesini sizin için araştırdık.

 Nevşehir’e bağlı Göreme ilçesi 20 yıl önce tanıştığı Sıcak hava Balon Turları sayesinde Amerika, Avrupa ve Japonya gibi bir çok ülkeden turist ağırlıyor. Bölgede 50’nin üzerine balonla yerli ve yabancı turistlere hizmet veriliyor.

Sıcak hava balon turlarını yörede ilk gerçekleştirenlerse İngiliz Kaily Kidner ve İsveçli  Lars Eric More adında iki arkadaş. Bir Alman seyehat ajansının deneme amaçlı getirdikleri bu iki pilot, talebin artması sonucu kendi açtıkları firmayla 1991’den bu yana balon uçuşu yapıyor..

 Yalnızca Almanlar içindi.

Göremede de tesisleri bulunan bir Alman firması 1991 yıllarında yalnızca kendi ülke vatandaşları için hizmet vermektedir. Tesis açtığı bölgede, yörenin özelliklerinden yaralanarak yeni ve farklı organizasyonlar yapmaktadırlar. Bu amaçla 1991 yılında daha önce başka ülkelerde uyguladıkları sıcak hava balon seyehatleri düzenlemeye başlarlar. Fransa’dan getirtilen iki pilot 6 kişilik balon turlarına başlar. Kaily Kidner ve Lars Eric More Fransa’da uzun süredir pilotluk yapmaktadırlar ve uçuşların ardından Göreme’den ayrılmayı düşünürler. Fakat ilerleyen zamanlarda uçuşlara talep öyle artar ki Kidner ve More Göreme’de kalmaya karar vereceklerdir.

 Sapanca’da olmadı.

Nevşehir’in beldeleri arasında balonla uçuş için iyi bir nokta Göreme. Aslında uçuşun başladığı yerde bitmiyor yolculuk Göreme’de sepete binip Ürgüp’te inebiliyorsunuz. Uçhisar, Ortahisar, Ürgüp gibi Kapadokya bölgesine ait birçok mekânı havadan görebiliyorsunuz. Anlattıklarımızın dışında uçuşların yapılmasının en önemli sebebi ise rüzgârın çok müsait olması. Mesela konu hakkında bilgisine başvurduğumuz firma Sapanca bölgesinde uçuş yaptıklarını fakat verimli olmadığı belirtti. Nedeni ise olumsuz hava koşulları. Sürekli değişkenlik gösteren hava koşullarında bunu yapmak mümkün değil.

 Nedir bu balonlar? Nasıl uçar?

Oldukça basit bir mantık üzerine kurulu sistem. “Isınan hava yükselir,soğuyan hava alçalır” prensibine dayanıyor.Balonlar ise; dikey dilimler halinde kesilmiş özel kumaşların yine özel dikişlerle ve yapıştırıcılarla birleştirilmesiyle yapılıyor.Balonun içine pervane yardımı ile hava dolduruluyor.Bu sırada da ısıtılmaya devam ediliyor..Isınan hava da balonu yükseltiyor.Balonun hacmine göre takılan sepeti içindeki yolcularla beraber yüzlerce metre yukarıya taşıyabiliyor.Alçalmak istendiğinde ise ateşleme yapılmıyor.Balonda soğuyan hava da alçalmayı kolaylaştırıyor.Sepetin içinde yön sağlayıcı hiçbir ekipman yada parça yok.Yönü belirleyen “rüzgar” oluyor.

 Yön donanımı yok. Nasıl yer değiştiriyor?

Bu soruyu sormadan uzmanı cevaplamaya başladı zaten. Ne zaman ateşleme yapılacağını yalnızca pilot belirliyor. Sizler sepetin içinde konforlu biçimde etrafı seyrederken, pilot rüzgar yönünü ve şiddetini yer ekibi ile beraber takip edip ayarlamaları yapıyor. Tecrübeli olmak hayati önem arz ediyor. Rüzgârı kullanarak ve balon içindeki hava ısıtarak hava katmanları arasında geziniyor. Değişik yönlerdeki hava katmanlarına giren balon böylece yer değiştiriyor. Yolcularda yön verildiği hissine kapılıyor. İyi bir pilot bu geçişleri çok iyi ayarlıyor ve sarsıntı hissetmiyorsunuz.

 Sivil havacılıkta mevzuatlar ve ilkler.

 -Sıcak hava balon turlarını ülkemizde ilk uygulayan Alman firması dolayısı ile mevzuatı ve teknik donanımın ithalatını da ilk getirenler. Balonları Türkiye’ye getirdikten sonra sivil havacılıkta mevzuat değişikliklerinin yapılanmasını sağlamışlar. Pilot lisanları, balonun ithalatındaki gerekli standartların oluşumunda büyük katkıları olmuş.

-Yer ekibi 10 kişilik balon başına en az 3 kişi olmak zorunda. Destek amaçlı bu sayı artabiliyor.

-Pilot ve yer ekibi arasında telsiz bağlantısı bulunuyor. Ekip aşağıdan balonu sürekli takip ediyor ve pilottan alınan talimatlara göre iniş programlanıyor.

-Balonların ömürleri yaklaşık 1000 saat buda 3 yıl gibi bir süre demek.

-Pilotlar balonun yıpranan dilimlerini değiştirmek için lisanlı oluyor. Onarımlar için balonu yapan firmanın eğitimini alıyor.

-Sepetler 400 kg ağırlığında ve gerekli esnekliğe sahip özel alaşımlardan üretilmiş.

-Balonların üst kısmında acil durumlar için bir paraşütü bulunuyor.(Dilimlerin birleştiği üst noktada)

-Uçuş süresi ve yolcu sayısı havanın sıcaklığına göre değişebiliyor. Soğuk havalarda daha az yakıt ile daha fazla yolcu taşınabiliyor.

-Yaz aylarında öğlen uçuşları kesinlikle yapılmıyor.

-Ulusal ve uluslar arası meteorolojik veriler önceden alınıp uçuşlar programa alınıyor.

Tüm donanımlarla beraber bir balonun fiyatı 100.000 euro.

-Bölgede kış uçuşları bundan 5 yıl önce başlamış. Uçuş talebi de ikiye katlanmış.

 

                                                                

Uçuşlarda yaşanan ilginç olaylar.

-Yer ekibinin defalarca kontrol ettikleri havanın birden bozmasıyla işler değişebiliyor. Uçuş iptal edilebiliyor. Yada 1 saatlik uçuş rüzgar şiddetinin artmasıyla 2 saati buluyor.Pilotun tecrübesiyle atlatılabilecek durumlar bunlar.Fakat birde inmek için boş bir arazi gerekiyor.Peki nerede bu araziler.İşte can alıcı nokta bu.Bazen  inişler ekilip biçilen bir tarlanın ortasına yapılmak zorunda kalınıyor.Çiftçi karpuz tarlasını ortasında koca bir balon 30 kişilik araçlı bir grupla karşılaşabiliyor.Bu tip olaylar için tazminat ödeniyor.

-Uçuş yapan bir yolcunun anlatması göre ihtiyaç molasını kaçıran küçük bir yolcu için iniş yapıp tekrar havalanan pilotlarda olmuş.

-Avrupalı bir yolcu ise 100. yaş gününü bu balonlarda kutlamış.

-Sırf sıcak hava balonu uçuşu için özel jetleri ile gelen yabancı turistler olmuş.Ne dersiniz Göreme’yi görmek için jetleri nereye park ettiler..

-Uçuşu sürekli ertelenen yabancı yolcu seneye tekrar gelmek üzere ve ağlayarak Göreme’den ayrılmış.

 Ne kadar güvenli?

Sıcak Hava balonları için yapılmış istatiksel veri bulunmuyor. Fakat Göreme2de bu hizmeti sunan şirketlerde kaza oranı çok düşük. konu hakkında bilgi aldığım firmada ilk ölümle sonuçlanan kaza geçtiğimiz mayıs ayında gerçekleşmiş. Kaza anında yanında bulunan destek amaçlı bastonun verdiği hasar ölümcül yara açmış yolcuda.Üzücü kazada diğer yolcular kırıklarla kurtulmuşlar.Fakat 200metrelik bir düşüşten bahsedersek bu yaralanmalarla kurtulmanın mucize olduğu hatıra gelmeli.60 metreden sonra nereye düşerseniz düşün beton etkisi yapıyor.Önemli bir not iletelim:Uçuşa katılan tüm yolcular otomatik olarak sigortalanıyor.

 Daha çok yabancı turist tercih ediyor.

Yabancı turistin bunu tecih etmesi aslında doğal bir süreç gibi. Çünkü paket turla gelen turist uçuşuda daha az maliyetle yapabiliyor. Yerli turistler çok tercih etmiyo densede dünyada da olduğu gibi magazin ünlülerinden birçoğu uçuş yapmış.Adlarını söylemeden rezevasyon yapıyorlar diyor firma yetkilisi o yüzden hiç açıklama yapmıyoruz.Tekrar gelenler de var.

 İstanbul/N.Esen Gök